5 Haziran 2013 Çarşamba

"HAK KUVVETTEN ÜSTÜNDÜR"

ÇANAKKALE BAROSU  ÇEVRE VE KENTLEŞME KOMİSYONU  İLE İNSAN HAKLARI KOMİSYONU'5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ  İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI YAPTI.


 Açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması başlıklı 56. Maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”
Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması başlıklı 63. maddesi de  “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.” hükümlerini içermektedir.
Anayasa’nın yukarıda verilen açık hükümlerine rağmen ülkenin tamamında  çevre ihlalleri çok yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Yöremizde sürdürülmekte olan metalik maden arama faaliyetleri ve katı yakıtla çalışacak olan toplamda 14000 MW gücüne ulaşan termik santral kurulumu ve kapasite arttırma çalışmaları da aynı yoğunlukta devam etmektedir.
Çanakkale Barosu Çevre ve Kentleşme Komisyonu olarak bu vahşi çevre saldırılarına karşı hukuki mücadelemiz var gücüyle sürmektedir. Halen  7 adet altın ve gümüş madeni ve 3 adet termik santrale ilişkin olumlu ÇED raporunun iptali için Çanakkale İdare Mahkemesinde açtığımız davalar sonuçlanmamıştır.
Diğer taraftan, TBMM gündemine Hükümet Tasarısı  olarak giren “TABİATI  VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA  KANUNU TASARISI” nın kanunlaşması halinde, halen statüleri gereği müdahale edilemeyen Milli Parklara, orman alanlarına, meralara vb. doğal ve tarihi sit alanlarında siyasi iktidarlar tarafından rahatlıkla tasarrufta bulunulabilecek, bu bölgeler iskana, madenciliğe ve her türlü saldırıya açık hale gelecektir. Çünkü; bu yasa adının aksine bir” KORUMAMA” yasasıdır.
Sıcak gündem maddesi olarak Taksim Gezi Parkı’nın yıkılıp yerine hangi isim ve hangi amaçla olursa olsun bir bina yapılmak istenmesi de bu vahşi saldırıların son örneğidir.
Megakent İstanbul’da insanların doğaya olan hasretlerini bir nebze olsun giderdikleri, şehrin en yoğun bölgesinde bulunan ve Cumhuriyetin ilk yıllarında ağaçlandırılarak şehre kazandırılan Taksim Gezi Parkı’nın yok edilmesi İstanbullunun yaşam hakkına yapılan ağır bir tecavüzdür. Üstüne üstlük park yok edilerek yerine yapılması planlanan Topçu Kışlası, tarihteki yerine bakıldığında Cumhuriyetle hesaplaşmanın simgesi kabul edilebilecek bir yapıdır. Bu saldırıya karşı demokratik haklarını kullanan ve “marjinal” olmayan insanlara karşı emniyet güçlerince hukuken hiçbir şekilde izah ve kabulü mümkün bulunmayan her türlü insani değerden uzak ağır saldırılarda bulunulmasını kınıyoruz.
6.gününe giren bu direnişin, insanların temiz bir çevrede yaşama haklarını ve insan ve vatandaş olmaktan kaynaklanan tüm demokratik hakların kullanmaktan öte bir anlamı  olmadığı her türlü şüpheden uzaktır.
İstanbul'da, şehrini ve çevreyi koruma bilinciyle demokratik haklarını kullanarak barışçıl bir protesto yapan yurttaşların gaz, cop ve tazyikli suyla dağıtılması, ülkenin belli başlı şehirlerinde kitlesel gösterilere sebep olmuştur.
Başlıca görevi halkın can ve mal güvenliğini korumak olan polisin, bu masum gösterilerde halka karşı şiddet uygulaması; hükümet yetkililerinin göstericileri küçümseyen, aşağılayan, hatta hedef gösteren açıklamaları, protestoların daha da yaygınlaşmasına sebebiyet vermektedir.
Emniyet güçlerinin, asla insana doğrultulmaması  gereken gaz bombalarını özellikle insanları hedef alarak attıkları, yakaladıkları göstericileri ağır şekilde dövdükleri üzülerek gözlemlenmektedir.
Diğer yandan giderek tırmanan kitlesel gösterileri fırsat bilen bir takım provokatörler, polise karşı şiddete başvurmakta, kamu mallarını tahrip etmektedir.
Ne var ki emniyet güçlerinin; şiddete yönelen bir kısım provokatörlerle, barışçı gösteri hakkını kullanan ve hatta tesadüfen orada bulunanlar arasında hiç bir ayrım yapmaksızın, alanda gördüğü kişileri yakalayarak polis merkezlerine götürdüğü izlenmektedir.
Demokratik protesto hakkını kullanan masum halk çoğunluğu, hem polisten hem  göstericilerin arasına sızan provokatörlerden korkar hale gelmiştir.
Hukuk adeta askıya alınmış, hukuk dışı  uygulamalar olağanlaşmıştır. Polis ve halk birbirine nefretle bakar hale getirilmek üzeredir.
Hukukun üstünlüğü ve insan hakları  ağır saldırı altındadır. Demokratik bir hukuk devletinde asla olmaması gereken bu yaşananlar, Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışmamakta; toplumsal dokuda kalıcı yaralar açmaktadır.
Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve çevre hakkını savunmakla görevli olan Çanakkale Barosu Çevre ve Kentleşme Komisyonu ile Çanakkale Barosu İnsan Hakları Komisyonu olarak, kamusal erki temsil konumunda olan tüm yetkilileri:
- Hukuk dışı uygulamalara derhal son verilmesini sağlamaya;
- Yurttaşlara şiddet uygulayan, buna azmettiren veya göz yuman kamu görevlileri hakkında gerekli işlemleri etkili bir şekilde başlatmaya ve bunu halka ilan etmeye davet ediyoruz.
Demokratik gösteri haklarını hukuk çerçevesinde kullanan yurttaşlarımızın da aralarına sızmaya çalışan provakatörlere izin vermeyeceklerine, her hal ve şartta şiddetten uzak duracaklarına ve sağduyuyu elden bırakmayacaklarına olan inanca ilişkin Türkiye Barolar Birliğinin bugün yayınladığı çağrıya Çanakkale Barosu Çevre ve Kentleşme Komisyonu ile Çanakkale Barosu İnsan Hakları Komisyonu olarak bizler de katılıyoruz.
İnsanın olmadığı yerde hakkın anlamı kalmaz. Unutulmamalıdır ki, HAK KUVVETTEN ÜSTÜNDÜR."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder